MYK sonrası Ömer Çelik’ten açıklama
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AKP MYK toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Konuşmasında Danıştay’ın Öğrenci Andı kararı ve Devlet Bahçeli’nin son yaptığı af açıklamasına ilişkin önemli mesajlar veren Ömer Çelik, “Uğraştığımız çeşitli meselelerden birisi de Danıştay’da hukuki denetim yerine yerindelik denetimi yapılması yönündeki yanlış uygulamaydı. Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı yetkisi yerindelik denetimi yönünde kullanılamaz” dedi.
Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle:
“Cumhurbaşkanımız dünyada en açık konuşan liderdir. Ne söyleyecekse açıkça söyleyen bir liderdir. Eğer cumhurbaşkanımız o gün yaptığı konuşmada MHP’yi ya da Bahçeli’yi konuşacak olsaydı doğrudan onların ismini zikrederdi. Bu af tartışmaları başladığından beri, AK Parti’ye BİMER’e hükümetle ilgili birimlere çok yoğun şekilde talep gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de uyuşturucu satıcılarıyla ilgili taleptir. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği de odur.
Burada topluma bir mesaj vardır. Cumhurbaşkanımız burada MHP’ye bir şey söyleyecekse, açıkça MHP’yi zikrederek söyleyebilir. Bunu son derece anlamsız bulduğumuzu ve yanlış bir değerlendirme olduğunu söylemek istiyorum. Bahçeli’nin açıklamasında Cumhurbaşkanımız hakkında kullandığı ifadelerin son derece yanlış olduğunu söylemek isterim.
“CUMHURBAŞKANIMIZA GÖSTERİLEN SAYGI BİZİM KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR”
Tabiki AK Parti camiası ve bütün milletimiz bu ifadeleri reddedecektir. Sayın Bahçeli’nin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı ifadeler siyasi nezaket ve yüklenen sorumluluğa uygun olmamıştır. Cumhur İttifakı kıymetli bir ittifaktır. Bu çerçevede de bakıldığında bu siyasi nezaketin gösterilmesi bizim için önemlidir. Cumhurbaşkanımıza gösterilen saygı bizim kırmızı çizgimizdir.
“BAHÇELİ İLE CUMHURBAŞKANIMIZ ARASINDA İLETİŞİM KANALI HER ZAMAN AÇIKTIR”
Bu ifadelerin hepsi çok yanlış ifadeler olmuştur. Cumhur İttifakı’nın ruhuna ve gerektirdiği siyasi nezakete uymamıştır. Sayın Bahçeli ve cumhurbaşkanımız arasındaki iletişim kanalı her zaman açıktır. Esas olan siyasi nezaketi koruyarak milletin beklediği büyük işlere odaklanmaktır.
Af konusunda kendi çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlgili başkanlığımızda çalışma tamamlanmak üzere. Zaten son noktayı koyduğumuz zaman Cumhurbaşkanımız açıklar.
“ŞAHISLARA KARŞI İŞLENEN SUÇLARA KARŞI AFFETME YETKİSİ BİZDE DEĞİLDİR”
Özellikle uyuşturucu satıcılarıyla ilgili olarak, birer kurban olduğu yönünde bir yaklaşım bize iletiliyor. Cumhurbaşkanımız da buna yanıt vermiştir.
Bu ittifak meselesinde hep şunu söyledik, iki ayrı partiyiz. Her konuda anlaşıyor olsak, iki ayrı parti olmayız. Her iki partinin de yıllar içerisinde kurumsallaşmış kimliği var. Her tartışmada anlaşacağız diye bir şey yok. Buradaki mesele şudur, AK Parti’nin siyasi kimliği bellidir. Şahıslara karşı işlenen suçlara karşı affetme yetkisi bizde değildir. Yaklaşımımız budur. Herhangi bir toplumsal talebe dayanarak diğerlerini dışlayamayız.
Bahsettiğiniz yerel seçimlerle ilgili olarak, AK Parti her yerde aday çıkarılacaktır. Bu çerçevede bir formüle varılacak veya varılmayacak arkadaşlarımız görüşmeleri gerçekleştiriyorlar. Siyasi kimlikler korunurken, çeşitli konularda anlaşmazlık olursa bu ittifakın yıkıldığı anlamına gelmez.
DANIŞTAY’IN ‘ÖĞRENCİ ANDI’ KARARINA TEPKİ
Uğraştığımız çeşitli meselelerden birisi de Danıştay’da hukuki denetim yerine yerindelik denetimi yapılması yönündeki yanlış uygulamaydı. Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı yetkisi yerindelik denetimi yönünde kullanılamaz. Yargı kararlarına saygı duyuyoruz. Peki anayasa ile açık şekilde çelişen bu kararı eleştirmeyecek miyiz? Türkiye’yi tüketen bu gelenek bu kararla hortlamaya çalıştığı zaman tepki vermeyecek miyiz?
“DANIŞTAY BU KARARIYLA KENDİSİNİ YÜRÜTMENİN YERİNE KOYMUŞTUR”
Danıştay kendi sınırını aşmıştır. Danıştay, bu kararla hükümet gibi davranmıştır. Kendisini yürütmenin yerine koymuştur. Yürütmenin takdir yetkisini yok sayarak bu yetkiyi kendi kullanmıştır. Yasayı ve anayasayı açık bir şekilde çiğnemiştir. Bunlar çok tehlikeli şeylerdir.
Seçimlerin sonucunda ortaya çıkan iradeyi nereye koyacağız. Bu yapılan iş ilgili dairenin kendisini hükümetin yerine koymuştur. Maalesef Türkiye’nin çok geride bıraktığını düşündüğümüz çok tehlikeli bir geleneğin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu kapıyı açacaksak, yarın bir gün köprü yapacaksak Danıştay bunu engeller. Hükümetin alanına girmek gibi yanlış bir uygulamanın yeniden hortlatılması anlamına gelir.
“MESELE MİLLİ KİMLİK KAVRAMINA DÖNÜŞTÜRÜLMEYE ÇALIŞILDI”
Bizim arkadaşlarımızın bununla ilgili yorumu bellidir. Hemen hemen hepsinin yaklaşımı aynıdır. Arkadaşlarımızın, milli kimlik ve Türklük’le ilgili bir beyanı olmadı. Bir anda baktık ki, bu mesele milli kimlik kavramına dönüştürülmeye çalışıldı. Bu meselenin milli kimlik tartışmasına dönüştürülmesi, Danıştay’ın ortaya koyduğu vesayet anlayışını ıskalamaktır.
Ama illa bu tartışmayı yapalım diyorsak, bizim de tavrımız nettir. Kimse Türklüğün, çalışkanlığın kıymetini inkar etmez. Biz şöyle düşünüyoruz, milli kimlik kapsayıcı olmalıdır. Etnik kimliği ne olursa olsun, hepimiz büyük Türk milletinin eşit parçalarıyız. Kimlik dışlayıcı, kırıcı, zedeleyici olmamalıdır. Sadece Türkiye içerisinde de değil, Türkiye sınırları dışarısında da bu böyle ifade edilmelidir.
MİLLİ KİMLİĞİMİZ BİR ETNİK KİMLİĞE İNDİRİLEMEZ
Milli kimliğimiz bir etnik kimliğe indirilemez. O dönemin şartların Milli Eğitim Bakanı Reşit Galib’in bazı uygulamaları vardır. Bu şahıs Türk siyasi tarihinin en şaibeli, kafatasçı figürlerindendir. Milliyetçi arkadaşlarımız çok iyi bileceklerdir, Türk Ocakları’nı kapatan şahıs da budur. O dönemin şartları içerisinde, 1930’larda dünyada faşizm rüzgarları eserken, bu şahıs bu andı ve ezanın Türkçeleştirilmesini ortaya koyan kişidir. Son derece yanlış bir atmosferde kurgulanmış bir şeydir.
Biz burada yargısal vesayeti ıskalamayalım. Türk milleti kavramını herhangi bir etnik kökene indirirsek tek vatan, tek millet, tek bayrak yaklaşımı zarar görür. Bizim milli kimliğimiz çayın içerisinde erimiş bir şeker gibidir. Her yerde bunu her gün görüyoruz. Çay kaşığı gibi insanların gözüne sokularak yaşatılan bir şey değildir. Tarihin içerisinden süzülerek gelmiştir, bedeli ödenmiştir ve hak edilmiştir. Kaderdaşlığa dayanır.
HUKUK DIŞI VATANSEVERLİK OLMAZ
Hukuk dışı vatanseverlik olmaz. Anayasaya rağmen vatanseverlik olmaz. Yargı kararı ve milli kimlik kavga ettirilemez. Sayın Bozdağ gibi hayatı boyunca kimlikçilik yapmamış bir arkadaşımızın, Bahçeli tarafından Kürt etnik kökenine vurgu yapılmasını yanlış buluyoruz. ‘Seni uyarıyoruz’ denerek taciz edilmesi asla kabul etmeyeceğimiz bir yaklaşımdır. Hepimiz büyük Türk milletinin eşit ve onurlu üyeleriyiz.
KAŞIKÇI CİNAYETİNDE PAZARLIK TÜRÜ YAKLAŞIMLAR GAYRI AHLAKİ YAKIŞTIRMALARDIR
Size başsavcılık açıklama yapmadan ayrıntılarla ilgili bir şey söyleyemem. Pazarlık türü yakıştırmalar gayrı ahlaki yakıştırmalardır. Dünyada bunun bir benzeri yok. Birçoğumuzun tanıdığı birisi bir konsoloslukta böyle bir akıbetle karşılaşmıştır. Son derece hunharca planlanmış, örtbas etmek için gayret gösterilmiş bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye Cumhuriyeti emin bir devlettir.
Eğer mesele uzuyorsa, ki uzadığını düşünmüyoruz, titiz bir araştırma yürüttüğümüz için bu zamana ihtiyaç duyuluyor. Dünyadaki benzer olaylara bakın, yıllar sürüyor. Örtbas etmeye dönük açıklamaların nereden geldiğini görüyorsunuz. Cumhurbaşkanımız Kızılcahamam’da, “Olayı bizzat ben takip ediyorum” dedi, dünkü konuşmasında da yarını işaret etti. Burada gerçek neyse onun ortaya çıkması bizim namus borcumuzdur. Dünyada da zaten Türkiye’yi kimse suçlamıyor, Türkiye’nin takdir edildiği bir süreç görüyoruz. Cemal Kaşıkçı’ya Allah rahmet eylesin.