“Fentanil” adlı uyuşturucunun yaygınlaşması, Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele İdaresi’ne (DEA) göre ciddi bir tehdit oluşturuyor.
2023 Nisan ayında, ABD Kongresi’ne bağlı bir takip komitesi, Çin’in, ABD’deki opioid krizini körüklediği sonucuna vardı. Buna karşılık, Çin’in Washington’daki büyükelçiliği, Pekin’in bu suçlamaları sorunu çözmeyeceğini, çünkü Çin’in bu krizin kaynağı olmadığını belirtti.
Uyuşturucuların toplulukları yok etmek için bir silah olarak kullanılması, eski bir strateji. Bu yöntem son derece cazip olmuştur çünkü uyuşturucu ticareti, ihraç eden taraf için ekonomik faydalar sağlarken, tüketici ülkede zayıf ve dağılmış bir toplum oluşturarak, bu toplumun üretkenliğini, direncini ve sağlıklı bir ortamda projeler geliştirme kapasitesini yok eder.
Bu mekanizma, eski zamanlarda düşmanlara karşı kullanılan bir yöntemdir ve bu, Çin’in Batılı rakipleriyle yaşadığı “Afyon Savaşları” örneğiyle çok bağlantılı.
19. yüzyılın başlarında, Çin, İngilizlerin “Doğu Hindistan Şirketi” aracılığıyla yaptığı yasa dışı afyon ticareti yüzünden büyük bir ahlaki ve ekonomik krizle karşı karşıya kaldı. Afyon ticareti, 18. yüzyılın başlarından itibaren Çin’de yayılmaya başlamıştı ve toplumda dağılmayı, sağlık sorunlarını artırmayı ve iş gücünü zayıflatmayı hedefliyordu.
1839 yılında, Çin hükümeti bu büyük felaketi durdurmak için harekete geçti ve Guangzhou bölgesinde İngiliz tüccarlarına ait büyük bir afyon stoğunu ateşe verdi. Bin 400 ton afyonu da kamulaştırdı.
Çin, afyon ticaretini ancak belirli koşullarla kabul edebileceğini, ve özellikle bu maddelerin yasa dışı şekilde ülkeye sokulmasını durdurmalarını talep etti. Ancak İngilizlerin ticaret temsilcisi Charles Elliott bu şartları reddetti. Gerilim tırmandı ve her şey savaşa doğru ilerledi. Çin, afyon ticaretine karşı dururken, İngiltere bu durumu bir bahane olarak kullanarak savaş ilan etti.
İngiltere, 1840 yılında gelişmiş silahlarla donatılmış ikinci bir askeri güç gönderdi ve Çin’i hızla mağlup etti. 1842 yılı Ağustos ayında İngilizler, Çin’in o dönemdeki başkenti Nanjing’i ele geçirerek, Çin İmparatoru’nu teslim olmaya zorladılar. İmparator, tüm talepleri kabul etti ve Çin, İngiltere’ye Hong Kong adasını verdi.
Bu ağır şartlar altında, Çin halkı ve hükümeti, Nanjing Antlaşması’na uyum sağlamak için büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. Ayrıca Çin, Fransızlar ve Amerikalılar tarafından dayatılan başka antlaşmalarla da karşılaştı.
Bu tarihi olaylar, bugünkü gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Çin, asla unutmadığı afyon savaşlarının ardından, uyuşturuculara karşı büyük bir nefret geliştirdi. Bu yüzden halkın bir kısmı, ilaçları bile zor kabul etmektedir.
Ancak Çin, bugün dünya çapında ilaç üretiminde birinci sırada yer almaktadır. Bu dönüşüm, 1980’lerin ortalarına, Deng Xiaoping’in reformları dönemine dayanır. 1985 yılında Çin, yabancı sermayeye kapılarını açtı ve bunlardan biri, ünlü Belçikalı laboratuvar sahibi Paul Janssen’di.
Janssen, 1959 yılında “fentanil” adlı uyuşturucuya dönüşebilecek güçlü bir ağrı kesici madde geliştirmişti. Fentanil, morfinden 100 kat daha güçlüydü ve hızla tıbbi kullanım alanında yer buldu, ancak kısa sürede uyuşturucu olarak kullanılmaya başlandı.
2000’li yıllarda, ABD ve Kanada’da fentanil bağımlılığı bir tehdit halini aldı. 2022’de fentanil, 110.000 Amerikalıyı öldürdü. Bu sayede fentanil, 18-45 yaş arasındaki Amerikalılar için ölüm sebebi oldu.
Fentanil krizi, yalnızca sağlık değil, aynı zamanda diplomatik bir kriz halini aldı. 2022’de G20 Zirvesi sırasında ABD Başkanı Joe Biden, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bu sorunu görüşecekti. Pekin, bu konuda bazı adımlar attığını söylese de, ABD’li yetkililer Çin’in hala gerekli önlemleri almadığını düşünüyor.
Amerikalı yetkililer, fentanil üretiminin büyük kısmının Çin’den geldiğini ve Çin hükümetinin bu üretime göz yumduğunu iddia ediyor. 2023 yılında, ABD’li araştırmacılar, Çin’in fentanil üreticilerini doğrudan ve dolaylı olarak desteklediğini ortaya koydu. Çin’in şirketlerine vergi indirimleri ve diğer finansal yardımlar sağlandığı belirtiliyor.
ABD, bu durumu durdurmak için büyük kaynaklar ayırdı ve Çin’in fentanil üreticilerine karşı hukuki adımlar atmaya başladı. Örneğin, Amerika, Wuhan’daki bir laboratuvara, 200 kilogram kimyasal madde gönderdiği gerekçesiyle dava açtı. Bu maddeyle 50 kilogram fentanil üretilebiliyordu ve bu miktar 25 milyon Amerikalıyı öldürebilecek kadar öldürücüydü.
Çin, bu suçlamaları reddetse de, ABD, Pekin’i suçlamaya devam ediyor ve bu uyuşturucu krizi, iki ülke arasında büyük bir gerginliğe yol açmaya devam ediyor.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki iç durumu gelişimini ele alan bir raporunda, New York Times gazetesi, Amerikan hükümetinin, Amerikan vatandaşları arasında ölümleri azaltmak için yaptığı büyük çabaların bazı olumlu göstergeler vermeye başladığını belirtti.
Amerikan gazetesi, 2023 Nisan ile 2024 Nisan arasındaki dönemde, uyuşturucu aşırı dozlarından kaynaklanan ölümlerin %10 oranında azaldığını ve 101 bin ölümle son yılların en büyük azalışını yaşadığını ifade etti. Ayrıca, ölümcül olmayan aşırı doz vakalarının da %10 oranında bir düşüş gösterdiği kaydedildi.
Bazı veriler, kullanılan bazı ilaçların olumlu bir yanıt gösterdiğini öne sürse de, gerçekte doktorlar ve federal soruşturmacılar, bu düşüşün tam olarak neden kaynaklandığını anlamış değil. Bu konuda henüz net bir açıklama yok, dolayısıyla bu düşüşün devam edip etmeyeceği ya da bu yılın rakamlarının gelecekte geçersiz çıkıp çıkmayacağı konusunda kesin bir yargıya varmak mümkün değil.
Amerika, 1970 yılından bu yana her yıl aşırı doz ölümlerinin arttığı bir durumla karşı karşıya kaldı ve 2022 yılında bu rakam 111.000’e kadar çıktı. Ölüm oranlarındaki bu azalma rağmen, Amerikalı gözlemciler, bu düşüşün nedenini henüz bulamamış durumda ve dolayısıyla bu yılki verilerin geçici bir iyileşme olup olmadığı belirsizliğini koruyor.
Bu ölümler, Amerika Birleşik Devletleri için büyük bir baş ağrısı oluşturuyor ve bu mesele, Çin ile olan ilişkilerini daha da karmaşıklaştıran pek çok dosya arasında yer alıyor.
Artık bu konu, sadece “Amerikan rüyası” ve “erdemli toplum” imajına darbe vuran bir mesele olmaktan çıkmış durumda; aynı zamanda Amerikan ulusal güvenliğini doğrudan etkileyen bir mesele haline gelmiş ve Beyaz Saray, Kongre ve diğer hükümet kurumlarını endişelendiriyor. Bu konu, gelecek Amerikan başkanlarının çözmeye çalışacağı en önemli meselelerden biri olacak gibi görünüyor.